25 Aralık 2009 Cuma

yalnızlığım...

yalnızım ve yorgunum...
her zaman kendi kendine yetebilen biri olmuştum çünkü tek çocuktum ve en yakın arkadaşım,sırdaşım yine kendimdim...evet hayatıma giren herkesi ailem gibi bildim,herkese belki de olduğundan daha fazla değer verdim ya da hak ettiğinden fazla..ama gel gör ki insanların çiğ süt emdiklerini unutmuş olsam gerek ki her kişide bir duygumu bıraktım...eksildikçe eksildim ve şimdi eksik kalan ve yaralanan parçalarımı bir kedi gibi yalayarak tedavi etmeye çalışıyorum...bu ne kadar faydalı olur bilemem ama deniyorum...
aşklarım ve en yakın arkadaşım olduğunu idda eden kimi kişiler birer birer çıktılar hayatımdan,kimileri çıkmak üzere...üzülüyormuyum?elbette üzülüyorum en yakın sırdaşım kendim olsa da yine de paylaşmak benim için önemldir ve şimdi ortak paydada buluştuğum insanlar bir elin parmaklarını geçmiyor...hayatımdan birileri çıkıyor ve birileri giriyor ben ise sabit durmaktan nefret ediyorum..en kötüsü de herkesle aynı şeyleri yaşamak....içimde kalan cümleleri söyleyememek...belki söylesem daha farklı olacak herşey...
ben kaybetmekten korkuyorum....ne olursa olsun bu farketmiyor...kişi,nesne,duygu...benim olan,benim hayatımda olan herhangi birşeyi kaybetmekten ölesiye korkuyorum...kaybetsem ne olacak sanki diyor sırdaşım?ne mi olacak?dağılacağım,hayatımı eksik yaşayacağım...elbet o kaybın yerini dolduracak biri yada bir nesne bulacağım ama bu bir kısır döngü onu da kaybedeceğim...sonuç yine yalnızlık...yine tek başınalık....sanırım korktuğum şey yalnız kalmak...oysa ne çok severim yalnız kalmayı...bu nasıl bir çelişkidir...
saat 03:54 ve ben oturmuş yalnızlığımı aptal bir pc parçasıyla paylaşıyorum...mekanik bişey nasıl anlayabilir ki beni?sadece yazıyorum ve yazıyor....bi işe yaradığı da yok ama pcmi kaybetmek de istemiyorum...böyle bişey galiba benim sorunum....offf gece gece nerden çıktı şimdi bu bunalım faslı?neden sürekli karamsarlık esir alıyor beni?hiç mi pozitif düşünemeyeceğim ben?işte kaygı ve endişe hayatımın her alanını sarmış durumda ve ne yapacağımı bilmiyorum...pozitif düşün şekerim iyi düşün iyi olsun tezini çürüteli çok oldu....bu gece umarım güzel biter...en azından kavgasız....gözyaşısız....ızdırapsız...küfürsüz....

21 Aralık 2009 Pazartesi

öylesine

Şaşılacak kadar çok aklım olmalı! Bazen, haftada bir kez aklımı başıma toplamam gerekiyor.Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık... Rüzgarları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin.

Ne zaman ki gönlümde bir duygulanma isteği uyanır,artık göçüp giden dostlarımın yokluğunu düşünürüm.Onların tabutlarına girer,ruhumu onların yöresinde başıboş dolaşmaya gönderirim.Ne yazık ki üç mezarım var!

Sen duyduklarına inanıyorsun. Söylenmeyene inan, çünkü insanın sessizliği, sözcüklerinden daha yakındır gerçeğe.

üç heykel....

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlermiş. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıymış.

Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırmış. İstediği, birer k...arış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıymış. Aralarında bir fark olacakmış ama bu farkı sadece ikisi bilecekmiş. Heykeller hazırlanmış ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderilmiş.

Heykellerin yanına bir de mektup konmuş. Şöyle diyormuş heykelleri yaptıran hükümdar:

"Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."
Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırmış. Üç altın heykel gramına kadar eşitmiş. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırtmış. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelemişler ama aralarında bir fark görememişler.

Günler geçmiş... Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuş ama kimse çözüm bulamıyormuş.

Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber göndermiş. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırtmış. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya incelemiş, sonra çok ince bir tel getirilmesini istemiş.

Teli birinci heykelciğin kulağından sokmuş, heykelin ağzından çıkarmış.

İkinci heykele de aynı işlemi yapmış. Tel bu kez diğer kulaktan çıkmış.

Üçüncü heykelde tel kulaktan girmiş ama bir yerden dışarı çıkmamış. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyormuş.
Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazmış:
"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.

En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.”