4 Ocak 2010 Pazartesi

ashes and snow

Bu anda bana gelirsen,
dakikaların saat olur,
saatlerin gün,
ve günlerin bir ömür olur.

Fillerin Prensesine...
Tam bir yıl önce kayboldum.
O gün bir mektup aldım.
Beni fillerle yaşamımın başladığı yere
geri çağırıyordu.
Lütfen aramızda bir yıldır süren
sessizlik için beni bağışla.
Bu mektup sessizliği kırdı.
Sana yazacağım 365 mektubun ilki.
herbir sessizlik günü için bir tane.
Asla bu mektuplardaki kendimden
fazlası olmayacağım.
Bunlar benim kuş yolu haritalarım.
ve bunlar doğru olacağını
bildiklerimin hepsi.
Herşeyi hatırlayacaksın.
Herşey öncesi gibi olacak.
Zamanın başlangıçında,
gökyüzü uçan fillerle doluydu.
Her gece gökyüzünde aynı yere yatıyorlardı.
Ve bir gözleri açık hayal kuruyorlardı.
Eğer gece yukarıdaki
yıldızlara bakarsanız...
bir gözleri açık uyuyan fillerin
ışıldayan gözlerini görürsünüz.
En iyisi bizi izlemeye devam edin.
Evim yandığından beri
ayı daha net görüyorum.
İçime düşen tüm cennetlere bakıyorum.
Ellerimle tuttuğum cennetler gördüm,
fakat bıraktım.
Tutamadığım sözler gördüm.
Azaltamadığım acılar...
İyileştiremediğim yaralar...
Dökemediğim gözyaşları...
Kederlenemediğim ölümler gördüm.
Karşılık veremediğim dualar...
Açmadığım kapılar...
Kapatmadığım kapılar...
ve yaşamadığım hayaller...
Kabul edemediğim,
bana sunulanların hepsini gördüm.
Arzu ettiğim,
fakat asla almadığım mektuplar gördüm.
Olabileceklerin tümünü gördüm,
fakat asla olmayacak...
Hortumunu yukarı kaldırmış bir fil
yıldızlara bir mektuptur.
Balinanın suda sıçraması
denizin dibinden bir mektuptur.
Bu imgeler hayallerime bir mektuptur.
Bu mektuplar sana olan mektuplarımdır.
Kalbim pencereleri yıllardır açılmamış
eski bir ev gibidir.
Fakat şimdi pencerelerin
açıldığını duyuyorum.
Turnaların Himalayaların
eriyen karlarının üstünde...
yüzdüğünü hatırlıyorum.
Deniz ayısının kuyruğunda uyumak...
Sakallı fokların şarkısı...
Zebranın havlaması...
Kumun çıtırdamaları...
Karakulakların kulakları...
Fillerin egemenliği...
Balinaların suda sıçraması...
ve boğa antilopunun silueti...
meerkat'in ayak parmağının
kıvrımını hatırlıyorum.
Gange nehrinde yüzmek...
Nil'de gemi yolculuğu...
Hatshepsut kolidorlarında dolaşmayı ve
birçok kadının yüzünü hatırlıyorum.
Sonsuz denizler ve binlerce mil nehirler...
Babalar ile çocuklar hatırlıyorum...
ve tadı...hatırlıyorum...
ve şeftalinin kabuğunu soymayı...
Herşeyi hatırlıyorum.
Fakat geride bırakılanları
hiç hatırlamıyorum.
rüyalarını hatırla...
hatırla...
Savanna fillerini daha uzun izledikçe,
daha fazla dinledikçe,
daha fazla açtıkça,...
bana kim olduğumu hatırlatıyorlar.
Koruyucu filler, doğa orkestrasının
tüm müzisyenleri ile birlikte...
çalışma isteğimi duyabilir mi?
Filin gözlerinden görmek istiyorum.
Adımları olmayan dansa katılmak istiyorum.
Dansın kendisi olmak istiyorum.
Eğer daha yakına gelir veya
daha uzağa gidersen söyleyemem.
Yüzüne baktığımda bulduğum
huzuru özlüyorum.
Eğer şimdi yüzün bana dönerse,
kaybolduğunu sandığım yüzü
tekrar bulmam belki daha kolay olur.
kendimin.

Tüy ateşe
ateş kana
kan kemiğe
kemik iliğe
ilik küllere
küller kara...

Balinalar şarkı söylemiyor,
çünkü bir cevapları var.
Şarkı söylüyorlar,
çünkü bir şarkıları var.
Ne önemlidir,
sayfada yazılı olan değil,
Önemli olan,
gönülde ne yazılı olduğudur.
Haydi mektupları yak
ve küllerini kara ser.
Nehrin kenarında,
bahar geldiğinde ve kar eridiğinde
ve nehir yükseldiğinde kıyısına geri dön.
ve kapalı gözlerinle
mektuplarımı tekrar oku.
Bırak kelimeler ve imgeler vücudunu
dalgalar gibi yıkasın.
Ellerinle kulaklarını kapa
ve mektupları tekrar oku.
Cennet müziklerini dinle.
sayfa, sonraki sayfa, sonraki sayfa...
Kuşun yolundan uç.
Uç...
Uç...
Uç...

öyle bir anda öyle öylesine...

Bir mevsimin diri diri yollarında yürüyorum. Rahatsız olmuşçasına top yekûn.

Sızlatır olmuşum günahlarımı bile. O kadar günahlarımın dışına çıkmışım ki, artık günah ben, günahta başka bir ben’lik olmuş.

Anlatınca eskir bilirsin ya yaşananlar. İçi boş değişkenlere yol açmışım.

Günahlarım arkamda bin bir türlü ezgiyle seslenirken. Güne ait olan boş paragraflar,

Alışıla gelmiş replikler uslandırmaz artık beni.

Her şey değişiyor da neden eskimiyor bir türlü acılar. Hengâmen olmuşken her şey.

Sende gerisi gibi vesaire…

Üstüme düşen vazifelerimi de sürgüne verip öyle geleceğim, işte öylesine seveceğim her şeyi.

Cennetime gideceğim, günahlarımı yakıp, kavgalarda bulanıp, kalbimde büyüttüğüm o dünyayı da alıp gideceğim.

Döndüğümde arkama öylesineydi deyip, kurumayan dudağıma aşifte bir sevgi yapıştıracağım.

Senin gibi olacak yani her şey, yani öylesine işte.

Bir ezgisinde günün, yeniden bir oyuna tutuşacağım. Literatürde buna Aşk deniyor.

Başlıyor evcilik, bu sefer sen aşk, ben âşık.

İşte bu kalbim işte buda yaşanacak güzellikler kabım.

Sen geleceksin bir gün ve başlayacak bitecek bir oyun.

Sonra uyanacağım o en heyecanlı yerinde evciliğin.

Kalk hadi bitti, buydu hepi topu.




Tanıdın/Sevdin/Ayrıldın



Ama üst yanında duracak kokusu, artacak kıskançlıkların, ellerin üşüyecek, hesabı böyle kesilecek…

Annen seslenecek, ‘hadi dağıttın etrafı, topla ortalığı.’

Ve o mutlu son…



Başladığın yerde olacaksın.




Akla-karalarına devam / Soruların hala cevapsız / Hüzünlerin tanıdık



Kaybolduğun kentin eskicisi olursun birden. Eskiler senin eskilerin olur, başkası için parçaların.

Günaha meyilli, alkolden hallice bir durum alıverir. Korkuların kaçak.

Leylim ley hallerin.

Öyle bir anda işte her şeye öylesine diyeceğim.




Öylesine…

dilemma

Bir fakid.. Ağlardı her gün oğlunun ölümüne..Bu cüda ona fazla gelmişti,intiharın eşiğinde uçurumun önünde ölüme sarılmak üzereydi. Dilinde bir La'netullah!.. Haşaa..
Birden ordan geçen lagıp biri gördü kadını.. Yanına usulca yaklaştı. Noldu dedi? Napıyorsun yapma!.. Tabiki lakelam..
Adam tekrar konuşmaya başladı. "Şimdi atlarsan neler olacak biliyor musun? öbür tarafın ne kadar mühib olduğunu bilmiyor musun?"..
Kadın ağlamaklı "Biliyorum.. Biliyorum ama bu kadar katastrofu kaldıramam..Herşey mesafir gibi değil.. Sen nerden anlayacaksın ki!"
Adam kadına biraz daha yaklaştı ve bunun üzerine kadın ona yaklaşma napıyorsun kimsin ki sen dedi..


Adam "Dur amacım mesaet değil" dedi. "baksana halime zaten merzul bir durumdayım"
Kadın sordu "sana noldu"
adam teessürlü bir şekilde anlatmaya başladı :
Bundan 25 yıl kadar önce..Amurriyede otururduk.. Cedefin yanında ölmüş babamın mezarını suluyordum. Akrefimdir ben..Buna zıt babamda bir atropomorfistdi..Buna rağmen ailemizde hiç bir zaman lafı yapılmadı. Ahaz bir şekilde hayatımız devam ediyordu.Son zamanlarda babam meczup gibiydi.. Sanki hiç bi kararı kendi vermiyor,sürekli yaptırımla hareket ediyordu. Eve kut getiriyordu ama boğazından geçmiyordu. Bir gün dayanamadım sordum.. "Baba noluyor? Bi değişiklik var sende" Mütekerrihane bir halde sürekli abr ediyordu.. Bir telefon geldi.. Sessizce konuşuyordu ama tüm dikkatimle konuşmasını dinledim ve kafamda birşeyler tebellür etti.
Kadın: "Ne konuşuyordu?"
Adam: "Sadece dinle"
Annem çok mütevazı birisiydi ama o da son zamanlarda narsist olmuştu,babamsa şizoid.. Kafam allak bullaktı olaylar arasında bağ kurmaya çalışıyordum..
Yine bir gün telefon çaldı babam sessizce konuşuyordu ama bu sefer hiç birşey anlamamıştım.. Babam "ben gidiyorum" dedi.. "Baba" dedim "neler oluyor?.." samut samut bana baktı ve çıktı.. O gün babamın arkasından annem de çıkmak istedi.. Anneme de sordum "nereye" .. Babanı takip edicem dedi..
Öyle deyince kafamda yine birşeyler oturmaya başlamıştı.. Ama "yok yaa, hayır olamaz,ne alaka" diye de düşünüyordum.. Yaşım da küçük. peşlerinden gidemezdim..
O gün ikisi de eve dönmediler.. Açtım,korkuyordum,üşüyordu
m....
Ertesi gün telefonla kapı aynı anda çaldı.. İlk önce hangisini açmalıyım diye düşündüm.. Birden gelen "ya annemlerse?" diye kapıya koştum ama "yok olamaz onlar olsa anahtarla açarlar" dedim.. Telefon hala çalıyordu.. Kapıyı açmaktan korktum çünkü küçüktüm ve evde yalnızdım.. Telefonu açmaya karar verdim.. Koşa koşa gittim ve "Alo" dedim.... Geç kalmıştım,telefon kapanmıştı..
Kapı hala çalıyordu.. Açmalı mıydım?..
Eril bir ses "Oğlum ordamısın?" dedi.. Babamın sesi miydi bu?.. Çok benziyordu ama.....
"Baba" diye bağırdım.. "Sen misin?"
"Benim aç" dedi ama hayır bu babamın sesi olamazdı.. Telefon tekrar çalmaya başladı.. Bu sefer koşa koşa gittim ve açtım telefonu. Annemdi..... Anne dedim çok korkuyorum nerdesin?. Heyecanlı bir sesle dedi ki:
-Oğlum çabuk o........... DIIIIT DIIIIIIT DIIIIIIITT...
Telefon kesilmişti.. Evden uzaklaşmamı istiyordu sanırım..
Birden kapı kırıldı.. Karşımda babam vardı.. Öylece durmuş bana bakıyordu. "İyimisin baba dedim" Hiç ses çıkarmadı.. Belinden silahını çıkarıp bana doğrulttu.. Donup kalmıştım.. 2 el ateş etti ve beni öldürdü!...
KADIN: -Neler saçmalıyorsun sen?. Nasıl öldürdü?.. Öldürdüyse şu anda nasıl karşımda duruyorsun?..
Erkek: - Ben de bunu sana soruyorum.. Nasıl duruyorum sence?
Kadın titrek bir sesle kekeleyerek "Bilmiyorum" der.. Erkek konuşmaya devam eder..
"Şimdi dinle.... Sen buraya ne için gelmiştin?.. İntihar etmek için değil mi?.. İntihar edip ölecektin ... Hııh.. (yüksek sesle)"Atla şimdi hadi!.."
Kadın şaşkın bir biçimde gözleri tamamen açılmış hiç bir anlam veremiyordu bu olaylara.. Adama "Sen delisin, git burdan" dedi.. Adam yine bağırarak "Atlasana" dedi.. "Sen zaten ölüsün, ne konuşuyosun dedi"..


Kadın - "Git işine be pis deli merzul"
Adam - "Niye kızıyorsun?. Korkuyor musun yoksa?.. Zaten ölmek istemiyormuydun sen? Neden korkuyorsun şimdi, atla ve kurtul hadi"
Kadın ağlaya ağlaya ordan uzaklaştı.. Arkasına bakmadan koşarak gitti.. .. Adam da koşarak uçurumdan atladı..
O günden sonra kadın intiharı hiç düşünmedi, allah'a hep şükretti ve o adama da sürekli minnetini zikretti..
Peki şimdi bu adam birinin hayatını kurtardığı için cennete mi, yoksa intihar ettiği için cehenneme mi gitmişti?..<---BÜYÜK SIR BURDA SANIRIM Yoksa bu adam zaten ölmüşmüydü?.. Kimdi bu adam?..
Büyük bir sabırla sonunu beklediniz hikayenin biliyorum ama bu adam kim ben de bilmiyorum =))))))))))

Lâ tahzen / Üzülme..

Lâ tahzen / Üzülme..
Çünkü hüzün, düşmanı sevindirir, dostunu üzer, haset edenin diline düşürür.


Lâ tahzen / Üzülme..
Çünkü hüzün, kaybolanı geri getirmez, öleni diriltmez, kaderi değiştirmez, hiçbir fayda getirmez.

Lâ tahzen / Üzülme..
Çünkü hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahveder.

Lâ tahzen / Üzülme..
Eğer günah işlediysen tövbe et, istiğfarda bulun, yanlış yaptıysan düzelt, O'nun rahmeti sonsuz, kapısı hep açıktır.

Lâ tahzen / Üzülme..
Kaybettiğin şey için üzülme çünkü daha pek çok nimetlere sahipsin. Allah'ın sana bahşettiği diğer nimetleri düşün ve şükret. Allah Teala, "Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız buna güç yetiremezsiniz" buyurmuyor mu?

Lâ tahzen / Üzülme..
Ehli batılın sözlerinden dolayı üzülme, onların tenkitlerine sabrettiğin sürece mükafatlandırılacağını unutma.

Lâ tahzen / Üzülme..
İnsanlara ihsanda bulunduğun sürece üzülme. Çünkü mutluluğun yolu insanlara ihsanda bulunmaktan geçer.

Lâ tahzen / Üzülme..
Çünkü iyiliğin mükafatı on mislinden yedi yüz misline, kötülüğün karşılığı ise sadece mislince

Lâ tahzen / Üzülme..
Dünya, ne seçim, ne geçim dünyasıdır; dünya, bugün var yarın yok, imtihan dünyasıdır.

Lâ tahzen / Üzülme..
Hakk'ın rızâsına uygun düşen belâ, kulun sevgisini artırır.

Lâ tahzen / Üzülme..
Altın, ateş ile; iyi kul da belâ ve musibet ile tecrübe edilir. (Hz. Ali r.a.)

Lâ tahzen / Üzülme..
İnsanlar, başlarına gelen belâ ve musibetleri ondan daha büyükleriyle kıyas etselerdi, şüphesiz belâların bazısını âfiyet kabul ederlerdi.

Lâ tahzen / Üzülme..
Karşı karşıya kalabileceğin muhtemel bir musibet için en kötü ihtimal ne olabilir sorusunu kendine sor. Sonra bu muhtemel sonuca kendini alıştır, ona tahammül etme konusunda kendine telkinde bulun. "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" ayetini tedebbür ederek bu hali sakin bir şekilde iyimser bir tabloya dönüştürmeye bak.

Lâ tahzen / Üzülme..
Şunu unutma yaşadığın günün sınırları içinde yaşamazsan sıkıntı ve kaygıların artacak demektir. Biraz daha açarsak; Sabaha çıktıktan sonra artık akşamı bekleme, akşama kavuşunca da sabahı bekleme. Ne maziye takıl kal ne de gelecek kaygısı içinde ol.

Lâ tahzen / Üzülme..
İnne maal usri yüsran / Her zorlukla birlikte kolaylık vardır. Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır!.. Bir başka ifade ile; kolaylık; zorluk zannettiğimiz şeyin ta kendisidir!..

Lâ tahzen / Üzülme..
Bir yanda korku bir yanda ümidin varsa iki kanatlı olursun... Tek kanatla uçulmaz zaten.

Lâ tahzen / Üzülme..
Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil tozunu, kirini almaktır niye kederlenirsin?